ARABAN ÜLKÜ OCAKLARI RESMİ WEB SİTESİ

ARABAN ÜLKÜ OCAKLARI






   
 
  ARiF NiHAT ASYA

ARİF NİHAT ASYA


Arif Nihat ASYA Çatalca ilçesine bağlı, İnceğiz köyünde doğdu. Daha 7 günlük iken babasını kaybetti. Annesi bir subayla evlenerek Filistin’e gittiğinde, Arif Nihat ASYA 3 yaşında idi. Dedesinin yanında kalan Arif Nihat ASYA’yı . halası okutmak için İstanbul’a getirdi. Ortaokul’u İstanbul’da okudu. Bolu ve Kastamonu da devam eden lise eğitiminden sonra , İstanbul’da Yüksek Öğretim Okulu Edebiyat bölümünü bitirdi.

İlk tayin edildiği İl Adana’dır. Adana’da 14 yıl Edebiyat Öğretmenliği ve idarecilik yaptı. 1942 yılında Malatya Lisesine müdür olarak tayin oldu. Devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL ile yaptığı bir münakaşa yüzünden müdürlük görevinden ayrıldı.
1950 yılında Adana’lıların ısrarıyla Demokrat Partiden Seyhan Milletvekili oldu. Bir dönem Milletvekilliği yaptı. 1954 yılında Eskişehir Lisesinde, 1955 yılında Ankara Gazi Lisesinde Edebiyat Öğretmenliği yaptı.
1959 yılında eşi Servet ASYA ile birlikte Kıbrıs Lefkoşe Türk Lisesinde görev aldı. Kıbrıs’ta kaldığı sürece,  yalnız öğretmenleri değil ,Kıbrıs halkı’nıda Ulusal dava konusunda bilinçlendirmeye gayret etti. 1961 yılında yurda döndü. 1962 yılında emekli oldu.5 Ocak 1975 yılında Ankara’da vefat etti. 

 Arif Nihat ASYA Türkiye Cumhuriyetinin yetiştirdiği, örnek Cumhuriyet öğretmenidir.Hiç bitmeyen enerjisiyle, bir volkan gibi içinden yükselen milliyetçiliği ve yurtseverliğiyle,  engin kültür birikimi ve Allah vergisi şiiriyle, ülkesi için taşıdığı milli hassasiyetleriyle, değeri yeterince anlaşılamamış “koca” bir devdir.
Türk Eğitim-Sen İstanbul 5 Nolu Şubesi olarak, her şeyden önce ömrünü,  sadece öğrencilerine değil, milletin hepsini eğitmeye adayan bu koca adamı unutmadığımızı,  unutturmayacağımızı göstermek istedik. Arif Nihat ASYA ki; belki de hiçbir milletin bayrağına nasip olmamış bir şiirle, Türk Milletinin ve onun bayrağının şanını sonsuza kadar ilan etmiştir. Günümüzde “Türk” sözcüğünü söylemekten bile ar edenler Türkün en yüce değeri “Bayrağına” saldırıda bulunan hainlere inat, ömrünün her anında “Türk Milleti ve Bayrağı”nın nasıl sevilmesi gerektiğini haykırır.


Arif Nihat Asya gençlik çağında başladığı şairliği yetmiş yıllık ömrünün sonuna kadar devanı ettirebilen nadir sanatkârlardandı. Onunla beraber yola çıkanların çoğu bir noktada kalmışlardır. Çünkü yetiştikleri devir ve sosyal çevre herkesi buna zorluyordu. Düşününüz : Savaştan yeni kurtulmuş fakir ve dertli bir millet. Ha rap ve perişan bir vatan.. Arkadan köklü ve hoyat bir kültür ihtilâli. Millî kültürün red ve inkâr edilmesi. Türk şiir sanatının hor görülmesi. Bütün mazinin kötülenmesi. Dokuz asırlık muhteşem yazı dilinin -değiştirilmeye kalkışılması. Bizde hiçbir geleneği olmayan Batı San'at anlayışının devlet eliyle kabul ettirilmesi Sonra tepeden inme ihtilâller inkılâplar, darbeler. Tek partili baskı rejimleri: Saldırgan yabancı ideolojiler. Yıkıcı ve bölücü akımlar. Mukaddes ve yüce bildiğimiz bütün milli değerlerin yok edilmesi. Milliyetçiliğin ayıp, Türkçülüğün suç ülkücülüğün çağ dışı sayılması Maddecilikle, Hümanizmin en itibarlı görüş olması. Şiir zevk ve seviyesinin sıfır noktasına yaklaşması...


İşte rahmetli Arif hoca hayatının tam elli yılını böyle bir cemiyette geçirmiştir. Ama bu kötü şartların hiç biri Onu şairlikten vazgeçiremedi. Onun şiirlerinin san'at seviyesini düşüremedi. Duygu coşkunluğunu durduramadı, ilhamını kurutamadı. Hayal dünyasını daraltamadı. Ümitlerini kırıp heyecanını sınırlayamadı.

Gerçekten, edebiyat meraklıları kabul etmektedirler ki, geçen yarım asırda şiir telakkisi defalarca değiştiği halde, Arif Nihat beğin eserleri hem san'at değerini hem de şahsiyetini aynen muhafaza etmiştir. Rahmetli şair, elli yıl boyunca, tekrara düşmeden devamlı yazmış ve eskimeden kendini yenilemiştir. Dil ve üslupta olsun, tem ve konuda olsun tamamıyla milli kalmış fakat çağın değer ölçülerinin de üstüne çıkmıştır. Bilhassa, pek az san'atkâra nasip olan şekil - muhteva ahengi ile milliyetçilik ve şairlik şahsiyetini en güzel tarzda telif edebilmiştir. Arif Nihad Asya'nın şiirleri iki tarafı da keskin kılıç gibidir. Yalnız milli heyecan duymak için okuyanlarda aynı lezzeti alırlar. Dozu çok iyi tayin edilmiş her terkipte görüldüğü gibi.


Arif hoca Türkçeyi çok iyi biliyor ve yerli yerinde kullanıyordu. Her sözün hakikî, mecazî tarihî ve mahalli mânâsından istifade ederdi. İkinci Meşrutiyetten sonra gelişip Cumhuriyetin ilk on yılında zirvesine ulaşan Türk edebiyat dilinin bütün incelik ve zenginliği Arif Nihad Asyanın eserlerinde sergilenmiştir. Bu sayede, bir haçlı zihniyetiyle üst üste saldırıya uğrayan güzel Türkçe ayakta kalabilmiştir. Bin yıllık tarihi olan şiirimiz de son kırk yıl içinde aynı tehlikeyle karşılaşmıştı. Cemiyet zorla maddeci dünya görüşüne itilince günün edebiyatı da buna uydu. Kuru, soğuk, kaba ve laubali bir sür modası ülkemizi istila etti. Manasız, cansız, çirkin ve cılız uydurma kelimeler edebiyatımızın baş köşesinde yer buldu. Daha sonra bunu, tamamıyla batıdan aktarılan taklitçi ve ihtilalci şiir takip etti. Böylece şiirden uzak şairler, san'atla âlâkası kesilmiş romancı ve hikayeciler türedi. Bunlar bir merkezden emir alıyormuş gibi, yularca, aynı dağınık üslup ve uydurma dil ile üç beş konuyu: yazıp durdular. Genç nesilleri bu tipi sahte edebiyata ve yalancı san'ata şartlandırmağa çalıştılar. Ayrıca şiir ve edebiyatın halisine, millî, yerli ve kendi köküne bağlı olanına insafsızca saldırdılar. San'atını bu vadide devam ettirenleri, ağır bir suç işliyormuşçasına, ayıpladılar, karaladılar.


İşte, Arif Nihat Asya, böylesine saldırgan bir çevrenin ortasında dahi milli ve halis sanat anlayışını değiştirmedi. Dilini bozmadı. Türk'ün tarihine, kahramanlığına zengin kültür hazinelerine ve bin bir çilesine sırt çevirmedi. Eski ve uzak vatanımızı, bir gün efsaneleşen Turan İllerini ve yaslı yaralı Türkleri hiç unutmadı. Tabii Türkiye'nin cennet köşelerini, buralarda yatan dünkü yiğitleri, gazileri, Alperenleri ve yanımızda - yöremizde yaşayan dertli insanlarımızı da ihmal etmedi. Savaşı, zaferi, şehit ve gazileriyle bütün milli tarihimiz Ona ilham kaynağı oldu. Camilerimiz, Kervansaray, türbe, çeşme ve köprülerimizle bütün milli sanat yadigarlarımız Onu coşturdu. Atımız, pusatımız, kopuzumuz, davul, zurna ve halaylarımızla bize ait olan her değer Onun mısralarında ebedileşti. Büyük başbuğlardan adsız kahramanlara kadar nice yiğit Onda yepyeni hüviyetler kazanarak geçit resmi yaptı. Ve O, elinde, en kutsal varlığımız olan Bayrakla Şehitler Tepesinde ebedileşti ....

BAYRAK
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın,
Mezarını kazacağım
Seni selamlamadan uçan kuşun,
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder,
Gölgende bana da bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar,
Yurda ay-yıldızının ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün,
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün,
Gölgene sığındık...

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı,
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim,
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim...

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim;
Yeryüzünde yer beğen:
Nereye dikilmek istersen,
Söyle seni oraya dikeyim.


  

 

ARABAN ÜLKÜ OCAKLARI
 

ARABAN ÜLKÜ OCAKLARI

SAAT VE TARİH
 
SON DAKİKA HABERLERİ
 

SON DAKİKA HABERLERİ

 

KURAN-I KERİM DİNLE
 

KURAN-I KERİM DİNLE

 

ÜLKÜCÜ YEMİNİ

Araban Ülkü Ocakları

BİR HADİS--BİR DUA
 
BİR HADİS


BİR DUA

 
Araban Ülkü Ocakları © 2008 ßy AsiLTekiN Tüm Haklari Saklidir...
Web Stats Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol